Tarih boyunca kavimler göçü, ticaret yolları, savaşlar ve dini dönüşümler aracılığıyla kimlikler yer değiştirmiş, anlam değiştirmiş, yeni coğrafyalarda başka adlarla yaşamaya devam etmiştir. Bu dönüşümlerin izini sürebilmek, yalnızca kelime kökenlerini incelemekle değil, o kelimenin taşıyıcısı olan toplulukların sosyopolitik konumlarını anlamakla mümkündür. Bu çalışma, İslamiyet’in 7. yüzyıldan itibaren Orta Asya Türk topluluklarına ulaşıp onları paralı asker, kölemen veya müttefik güçler olarak İslam coğrafyasına dahil etmesinin; bu sürecin neticesinde “Oğuz” kimliğinin Akdeniz’in batısına, Kuzey Afrika’ya ve hatta Atlantik kıyılarına kadar nasıl taşındığını araştırmaktadır.
Oğuz isminin, “el-Guzz” ya da “Al-Goz” biçimleriyle Arapça kaynaklarda geçtiği ve bu formun zamanla yerel dillerde “Algoz”, “Algoje”, “Algos” gibi biçimlere evrildiği bilinmektedir. Bu kelime, Portekizcede hem bir yerleşim yeri adı hem de “cellat” anlamına gelirken, Endülüs kaynaklarında Oğuzların paralı asker olarak anılmasına; Kuzey Afrika’da ise “Cehennemin Oğuzları” gibi nitelemelere konu olmuştur. Bu izler, sadece linguistik evrimi değil, aynı zamanda tarihsel bir hafızayı da yansıtmaktadır.
Bu bağlamda çalışmanın bir diğer amacı da, bugünkü Afganistan’da yer alan Gazne şehrinin ismine dair hâkim etimolojik açıklamaları yeniden değerlendirmektir. “Gazne”nin, eski İran dillerinde “hazîne / ganj / ganzak” gibi kelimelerden türediğine dair yaygın görüş; hem tarihsel bağlam hem de fonetik evrim açısından sorunlu gözükmektedir. Bu çalışmada, Gazne isminin “el-Guzz” kökenli bir adlandırma olabileceği ve kölemen Oğuz unsurların bölgede kalıcı hale gelmeleriyle ilişkilendirilebileceği savunulacaktır.
Dolayısıyla bu makale, hem Oğuz isminin Batı’ya doğru yayılışını hem de Gazne’nin isminin arkasındaki muhtemel Türkî kökeni yeniden yorumlamayı hedeflemektedir. Oğuzların tarihte yalnızca bir boyun adı değil, aynı zamanda bir kimlik dönüşümünün aracı olarak nasıl anlam taşıdığını göstermek bu çalışmanın temel amacıdır.
OĞUZLARIN İSLÂMİYETE GİRİŞİ VE KÖLEMENLEŞME SÜRECİ
Türklerin İslâmiyetle tanışması, sadece bir inanç değişimi değil; aynı zamanda askeri, siyasi ve kültürel bir dönüşüm anlamına gelmiştir. Bu dönüşümün merkezinde ise 8. yüzyıldan itibaren Abbâsî halifelerinin hizmetine giren Türk toplulukları, özellikle Oğuzlar yer alır. “el-Guzz” adıyla Arap kaynaklarında anılan bu topluluklar, İslâm ordularında paralı asker, muhafız ya da saray muhafızı olarak görev almış, zamanla İslâm dünyasının doğusundan batısına kadar yayılan bir askerî kast haline gelmişlerdir.
İlk olarak Horasan ve Mâverâünnehir bölgesinde Abbâsî ordularına dahil edilen Oğuzlar, zamanla Memlûk sistemiyle benzer bir kölemen yapıya evrilmişlerdir. İslam dünyasının askerî elit sınıfı haline gelen bu Türk toplulukları, sadece doğuda değil, Mısır üzerinden Kuzey Afrika’ya ve oradan Endülüs’e kadar uzanan bir hat boyunca etkinlik kazanmışlardır. Muvahhidler ve Murâbıtlar gibi Mağrip merkezli devletlerin ordularında da Oğuz veya onlardan türeyen grupların paralı asker olarak kullanıldığına dair kayıtlar mevcuttur.
Bu süreçte “Oğuz” ismi coğrafyalar ve diller arasında evrilmiş, özellikle Batı İslam coğrafyasında “el-Guzz” ya da “al-Goz” biçiminden “Algoz”a dönüşmüştür. Endülüs Emevileri döneminde savaşan bu Türk birlikleri, yalnızca askeri güç olarak değil, zamanla kültürel bir etki ve yerel kimlik unsuru haline gelmiştir. Portekiz’in güneyinde bulunan Algoz kasabasının adı bu dönüşümün bir örneğidir. Aynı kelime, zamanla cellat anlamına gelecek şekilde anlam kaymasına uğramış, hem meslek hem de sosyal statü bakımından özel bir yer edinmiştir.
Bu bağlamda Oğuzların İslam dünyasına paralı asker veya müttefik güç olarak girişleri, sadece tarihsel bir olay değil, aynı zamanda onlara dair isimlerin ve kimliğin nasıl dönüştüğünün başlangıç noktasıdır. Oğuz kimliği, bu süreçte hem silah taşıyan hem de anlam taşıyan bir unsur haline gelmiştir.
OĞUZLARIN BATI’DAKİ İZLERİ: ALGOZ, ALGOS, ALGOJE
Oğuz adı, sadece Doğu İslam dünyasında değil; Batı İslam coğrafyasında da iz bırakmıştır. Bu izler, çoğu zaman ses değişimine uğramış biçimde karşımıza çıkar: “el-Guzz” → “al-Goz” → “Algoz” gibi. Bu dönüşüm, yalnızca fonetik değil; aynı zamanda sosyolojik ve politik bir dönüşümdür. Oğuzlar, Endülüs, Mağrip ve Portekiz sahasında paralı asker, muhafız ve zamanla cellat rollerinde görünmeye başlamış; bu roller adlarıyla birlikte kültürel hafızaya kazınmıştır.
En dikkat çekici örneklerden biri Portekiz’in güneyindeki Algoz adlı kasabadır. Bu ismin kökeni, çeşitli kaynaklarda “Arapça el-Gûz”dan (الغز) geldiği ve bu ifadenin Oğuzları işaret ettiği şeklinde açıklanır. Özellikle Endülüs Emevileri saflarında savaşan Türklerin — muhtemelen Oğuzların — bu bölgeye yerleşmeleriyle birlikte yer adlarında iz bırakmış olmaları mümkündür.
Bu sadece bir coğrafi isim değildir. Algoz, Portekizcede aynı zamanda “cellat” anlamına gelir ve bu anlam, Brezilya üzerinden Endonezya’ya kadar yayılmıştır: Endonezce’de “algoje”. Bu anlam kayması, Türk paralı askerlerinin zamanla infazla görevli bir zümreye dönüşmeleriyle ilgilidir. Nitekim 17. yüzyıl Fas tarihçisi Peder Francisco de San Juan del Puerto, bu askerî zümreyi “Los Algozes Infernales” (Cehennemin Oğuzları) olarak anar. Bu ifade, sadece askerî değil; aynı zamanda ahlaki ve sembolik bir yargının da yansımasıdır.
Bu Oğuz türevli “algoz” figürü, yalnızca isimle sınırlı kalmaz. Mağrip kaynaklarında “al-go” (الغز) şeklinde anılan bu topluluklar, özellikle Almohadlar döneminde büyük saygı görmüş, Berberi hükümdar Almansur’un kendi yerli askerlerinden daha çok güvendiği elit birlikler hâline gelmiştir. Hatta kaynaklar, bu birliklerin düzenli aylık maaş aldığını; yerli askerlerin ise yılda sadece üç kez ödeme gördüğünü belirtir. Bu durum, onların hem maddi hem sembolik ayrıcalıklarını gösterir.
Ayrıca İbn Haldun gibi tarihçilerin, söz konusu “Algoz”ları Kürtler olarak yorumladığına dair bazı kaynaklar bulunsa da, birçok Batılı ve İslam tarihçisi bu ismin etimolojik ve tarihsel olarak Oğuzlarla daha güçlü bağ kurduğunu belirtir. “Algoz liderlerinin mülk ve feodal haklar ile ödüllendirildiği” ifadeleri, onların yalnızca savaşçılar değil; aynı zamanda yeni toprak düzeninin kurucu unsurları olduklarını da ortaya koyar.
Dolayısıyla Oğuz adı, Batı İslam dünyasında yalnızca dilsel bir hatıra değil; aynı zamanda cellatlık, infaz ve askerî güç gibi anlamlarla iç içe geçmiş, yeni kimlikler üretmiş bir miras olarak var olmuştur.
GAZNE İSMİNİN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE TARTIŞMA
Gazne ismi, modern tarih yazımında genellikle İranî kökenli kelimelerle açıklanır. En yaygın etimoloji, kelimenin Farsça “ganj” (hazine) ya da onun türevleri olan “ganzak”, “ganja” gibi sözcüklerden türediğini öne sürer. Bu açıklamaya göre “Gazne” kelimesi metatez (harf yer değiştirmesi) ve apokop (son sesin düşmesi) yoluyla “ganzak” → “gaznak” → “gazne” şeklinde evrilmiştir. Ancak bu dilbilimsel zincirin her halkası tartışmaya açıktır.
Öncelikle, metatezle “n” ve “z” harflerinin yer değiştirmesi İranî dillerde sık rastlanan bir süreç değildir. Bu tür ses değişimlerinin istisnai olması, teoriyi zayıflatır. İkincisi, bu köklerden gelen diğer yer adları — Gence (Azerbaycan), Ganj (Hindistan) — fonetik olarak çok daha doğrudan türetilmiştir ve tarihsel kaynaklarda da bu ilişkiler nettir. Oysa Gazne’nin bu kelimelerle hem fonetik hem de kültürel bağlam açısından doğrudan bir ilişki kurmak güçtür.
Nitekim “ganj” kökünden türeyen yer adlarına başarılı bir örnek olarak Çankırı verilebilir: Eski kaynaklarda “Gangra” ve “Ganj-ra” biçiminde geçen bu yer adı, zamanla “Ganjarah” → “Çangra” → “Çankırı” şeklinde evrilmiştir. Burada hem tarihsel hem fonetik geçişler kayıt altındadır ve kent adıyla kök sözcük arasındaki bağ somuttur.
Gazne örneğinde ise böyle bir süreklilik ve bağ kurmak daha zor görünmektedir. Arkeolojik veriler, şehir tarihinin çok daha erken dönemlere ve farklı kültürel katmanlara dayandığını göstermektedir; dolayısıyla, “ganj” gibi bir kökten geldiğini varsaymak hem dilbilimsel açıdan hem de tarihsel bağlamda spekülatif kalmaktadır.
Ayrıca, Gazne’nin geçmişine dair Budist, Zerdüşt ve Hindu dönemlerine dair veriler bulunmakla birlikte, “hazine” anlamına gelecek bir fonksiyon veya efsanevi anlatı da gözlemlenmez.
Buna karşılık, Gazne isminin “Oğuz” kökenli bir adlandırmadan türediği yönündeki hipotez, hem tarihsel hem de dilbilimsel olarak daha tutarlı bir zemin sunar. Yukarıda bahsi geçen “el-Guzz” → “al-Goz” → “Algoz” evrimi dikkate alındığında, Gazne ismi de bu hattın doğudaki ucu olarak okunabilir. Oğuzlar 8. yüzyıldan itibaren İslâm ordularında paralı asker olarak hizmet etmeye başlamış; özellikle Gazneliler döneminde bu askerî elit sınıf, yönetici kimliğe bürünmüştür. Alp Tigin ve Sabuktigin gibi kölemen Türk komutanların Gazne’de kendi hanedanlarını kurması, bu bağlamda tesadüfi değildir.
Gazne, sadece bir şehir değil; paralı asker kökenli bir hanedanın başkenti, bir güç odağıdır. Şehir adının, o dönemde bölgeye hâkim olan askerî zümrenin adından türetilmiş olması, tarihsel örnekler bakımından hiç de nadir değildir. Arapça “el-Guzz” (الغز) ifadesi, zamanla yerel lehçelerde “Al-Goz” biçimini almış, bu kökten türetilen isimler hem batıda (Algoz) hem doğuda (Gazne) farklılaşarak yaşatılmış olabilir.
Bu bağlamda, “Gazne” ismi belki de “el-Guzz” kökenli bir topluluğun hâkimiyet sahasını işaret etmekte, bir tür askerî kimlikten türeyen yer adı olarak varlığını sürdürmektedir. Bugünkü anlamda bir “kabile devleti” olan Gazneliler’in, adlarını temsil ettikleri askerî sınıfla birlikte taşımış olmaları mümkündür. Tıpkı “Kıpçak” ya da “Selçuk” gibi isimlerin coğrafyaya damga vurması gibi, “Guzz” adı da Gazne ismine kaynaklık etmiş olabilir.
Görüldüğü üzere “ganj/ganzak” kökenli açıklamalar, arkeolojik ve fonetik veriler açısından zayıf kalırken, el-Guzz > al-Goz > Gazne zinciri hem fonetik uyumu hem de tarihsel bağlamı bakımından daha tutarlı bir açıklama sunmaktadır.
GAZNE’NİN ARKEOLOJİK VE TARİHÎ KATMANLARI
Gazne, yalnızca siyasi tarihte değil; arkeoloji ve dinler tarihi açısından da çok katmanlı bir geçmişe sahiptir. Günümüz Afganistan sınırları içinde yer alan bu şehir, Gazneliler döneminden çok önce yerleşim görmüş; farklı inanç sistemlerine ve kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Şehrin geçmişine dair yapılan arkeolojik kazılar, Gazne’nin milattan önceki dönemlerden itibaren yerleşik hayata açık olduğunu göstermektedir. Bu süreklilik, Gazne’nin salt bir askeri merkez değil, çok daha eskiye dayanan bir medeniyetler buluşma noktası olduğunu da ortaya koyar.
Özellikle Tepe-i Serdâr ve Gârşâh Mağarası gibi arkeolojik alanlarda ortaya çıkarılan Budist ibadethaneler, şehrin İslam öncesi dönemde Budizm’in önemli merkezlerinden biri olduğunu göstermektedir. Büyük Aşoka ve oğlu Hoşika tarafından yaptırıldığı düşünülen stupalar, bölgedeki Budist egemenliğin izlerini taşır. Ayrıca bölgeden çıkarılan Yunanca ve Kharosthi (Harşuti) yazıtlar, Helenistik ve Hint etkisinin bu topraklarda iz bıraktığını belgelemektedir. Tüm bu bulgular, Gazne’nin adının kökenine dair etimolojik yorumların, bu çok katmanlı geçmişi göz önüne alarak yapılması gerektiğini ortaya koyar.
İslâm öncesinde Gazne, Zâbülistân eyaletinin bir parçasıydı ve yerel hanedanlarca yönetiliyordu. Bu bölge, Sasânîler, Kuşanîler, Akhunlar ve diğer İranî ve Türkî unsurların çatışma ve etkileşim alanı olmuştur. Çinli seyyah Hsüan-Tsang’ın 7. yüzyılda Gazne’yi ziyaret edip Budist mabetlerini kayda geçirmesi, bu dinî çeşitliliğin önemli bir delilidir.
İslâmiyet’in gelişiyle birlikte şehir yeni bir dönüşüm sürecine girmiştir. Özellikle Saffârîler ve ardından Gazneliler döneminde şehir, askeri ve siyasi bakımdan bölgesel bir merkez haline gelmiştir. Bu geçiş süreci de oldukça sancılı olmuştur; İslam kaynaklarında Rutbil adıyla geçen yerel direnişçi hanedanlar, Arap ordularına ciddi direniş göstermiştir. Bu durum, bölgenin İslâm orduları tarafından bir “ganimet sahası” gibi görülmesine neden olmuş; Gazne’nin İslamlaşması zamana yayılmıştır.
Bu tarihsel süreç, Gazne’nin adıyla birlikte düşünülmelidir. Çünkü bir şehir adı, çoğu zaman sadece coğrafi bir referans değil; o bölgeye hâkim olan sınıfın veya kimliğin bir yansımasıdır. Gazne’nin, kölemen Türkler tarafından kurulan bir hanedanın başkenti olması, şehrin adının da bu yeni elit kimliğe göre yeniden şekillenmiş olabileceğini düşündürür. Özellikle Oğuz/Türk paralı askerlerinin bölgede güç kazandığı bir dönemde, şehrin isminin “el-Guzz” formundan türemesi mümkündür.
Bu bölümden de anlaşılacağı üzere, Gazne’nin sadece askerî değil; arkeolojik, dinî ve kültürel olarak da çok katmanlı bir geçmişi vardır. Bu katmanlılık, hem şehrin adının oluşum sürecini hem de bu isme dair yorumların dikkatle ele alınması gerektiğini gösterir. “Ganj” gibi dışsal açıklamalardan ziyade, Gazne’yi yöneten unsurların etnik ve sosyopolitik kimliğiyle ilintili bir açıklama, daha bütüncül ve yerinde görünmektedir.
KELİMENİN HAFIZASI: OĞUZ ADININ DÖNÜŞÜMÜ VE GAZNE İSMİNİN KÖKENİ
Bu çalışma, Oğuz isminin tarih boyunca yalnızca bir etnik kimliği değil; aynı zamanda politik, askerî ve sosyokültürel dönüşümü temsil eden çok katmanlı bir kavram haline geldiğini ortaya koymaya çalışmıştır. 8. yüzyıldan itibaren İslam ordularında paralı asker, muhafız ve kölemen olarak yer alan Oğuzlar, sadece doğuda değil, batıda da geniş bir coğrafyada iz bırakmıştır. Bu izler, Portekiz’de “Algoz”, Endonezya’da “algoje”, İspanya’da “los algozes infernales” gibi biçimlerle karşımıza çıkarken; adlarının yalnızca dil içinde değil, tarih içinde de anlam değiştirdiğini göstermektedir.
Oğuz adının batıda cellatlık ve infazla ilişkilendirilmesi, onların sadece bir askerî güç değil, aynı zamanda bir yönetim ve baskı aygıtı olarak işlev gördüklerinin göstergesidir. Bu durum, onların yerleştikleri coğrafyalarda isimlerinin hem yer adı hem de meslek adı olarak kalıcı hale gelmesini sağlamıştır.
Gazne isminin etimolojisine dair yapılan bu alternatif okuma ise mevcut “ganj/ganzak” kökenli açıklamalara eleştirel bir yaklaşım sunmaktadır. Gerek fonetik zincirlerin tutarsızlığı, gerekse arkeolojik ve kültürel katmanların bu açıklamayı desteklememesi, Gazne isminin başka bir kaynaktan türediği ihtimalini güçlendirmektedir. Bu bağlamda, “el-Guzz” formundan türeyen bir isim olarak Gazne’yi düşünmek, hem tarihsel gerçeklik hem de askeri-politik bağlam açısından daha bütünlüklü bir anlam üretmektedir.
Tarih, sadece olaylar kroniği değil, aynı zamanda kelimelerle kurulan bir hafızadır. Bu hafızanın izlerini sürebilmek için kelimelerin tarihini, dillerin evrimini ve kimliklerin dönüşümünü birlikte okumak gerekir. Oğuz isminin batıda “algoz” olarak varlığını sürdürmesi ile doğuda “Gazne”ye dönüşmesi, tarihî hafızanın farklı coğrafyalardaki yansımalarıdır.
Bu makale, bir etnik adın coğrafi ve fonetik seyri üzerinden, kelimelerin taşıdığı kimlik yükünü ve bu yükün zamanla nasıl değişebileceğini göstermeye çalışmıştır. Nihayetinde, “Oğuz” ismi yalnızca bir kavmin değil, tarih içinde evrilmiş bir anlatının adıdır.
Etiketler:
#survivorshipbias #backtest #algo #algoritmiktrade #optimizasyon
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!