Giriş: Sorunun Modern Temsili

‘Mehir kadının hayat garantisi değildir. Mehir kadının iddet müddeti boyunca geçiminin garantisidir. #iyibilgi’ şeklindeki alıntım, sosyal medyada süregelen kafa karışıklığına ve kutuplaşmaya bir nebze açıklık getirmeyi amaçlıyordu; ancak, bir başka yazının konusu olabilecek ‘gargara’ sebebiyle tartışma yine rayından çıkıp bildik bir kör dövüşüne dönüştü. Tartışmalar, teknik arka plan göz ardı edilerek ya kadını kutsal bir güvenceyle teminat altına alan bir sembole ya da kadının değeri üzerinden pazarlık konusu yapılan bir unsura indirgeniyor. Bu yaklaşım, hem klasik İslam hukukundaki mehir anlayışını hem de modern sözleşme ilişkilerini kavramaktan uzak. Oysa mehir, ekonomik, hukuki ve toplumsal boyutları bir arada değerlendirilmesi gereken bir mesele. Ne var ki sosyal medyadaki tartışmalar, ideolojik ve duygusal tepkilerle şekilleniyor: Evlilik, kimi çevrelerce kutsal bir birliktelik olarak yüceltilirken, kimi zaman da tarihsel eşitsizliğin simgesi haline getiriliyor. Merkezde ise, mehir meselesi duruyor. Kadın hakları savunucuları, çoğu zaman onu kadını “mal” olarak gören bir anlayışın ürünü ilan ederken, ekonomik güvenlik aracı olarak sunanlar da konuyu indirgemeci bir zemine çekiyor. Her iki tutum da, mehirin çok katmanlı işlevini ve evlilik sözleşmesinin karşılıklı hak-yükümlülük dengesini görünmez kılıyor.

Bu metin, tarafgir bir polemiğe girişmekten ziyade, mehir ve nikâh kavramlarını sözleşme hukuku bağlamında yeniden düşünmeyi teklif etmektedir. Modern bireyci hukuk sistemleriyle klasik İslam fıkhının kesiştiği ya da çatıştığı noktalarda, sadece kavramların değil, bu kavramların dayandığı toplumsal zeminin de gözden geçirilmesi gerekmektedir. Zira “mehir”, ne yalnızca bir dini ritüeldir, ne de yalnızca bir ekonomik sigorta poliçesi. Aynı şekilde, “nikâh” da yalnızca kutsal bir akit değil, karşılıklı hak ve sorumlulukları düzenleyen bir sosyal sözleşmedir. Bu yazı, tarihsel kökleriyle modern pratikler arasındaki gerilimleri açığa çıkararak, evlilik kurumunun insan onuruna ve adalete dayalı bir yoruma nasıl kavuşabileceğini tartışmayı amaçlamaktadır.

Mehir ve Nikâhın Tarihsel ve Etimolojik Kökeni

“Mehir” kelimesi Arapça kökenli olup, klasik sözlüklerde “kadına evlilik karşılığında verilen bedel” olarak tanımlanır. Bu anlamıyla mehir, nikâhın asli unsurlarından biri sayılır; zira kadının evlenme iradesine karşılık ona verilen ekonomik değeri ifade eder. Ancak bu tanım, sadece bir bedelin teslimini değil, aynı zamanda kadının evlilik sözleşmesinde aktif bir taraf olduğunu ima eder. Bu yönüyle mehir, tek taraflı bir lütuf değil, iki taraflı bir sözleşmenin parçasıdır. “Nikâh” ise Arapça “nekaha” kökünden gelir; bağlamak, birleştirmek anlamlarına gelir. Kimi klasik metinlerde “cinsel birleşme” anlamıyla da kullanıldığı görülse de, fıkıh literatüründe zamanla hukuki bir akit anlamında sabitlenmiştir.

İslam öncesi Arap toplumunda mehir, çoğunlukla kızın ailesine verilen bir “satın alma bedeli” olarak işlem görmekteydi. Kadın, çoğu zaman söz hakkı olmayan bir nesne konumundaydı. Ancak İslam ile birlikte bu anlayış dönüştürülmüş; mehir doğrudan kadının hakkı olarak tanımlanmış ve kadının iradesi nikâhın geçerlilik şartı haline getirilmiştir. Kur’an’da geçen “mehirleri gönül hoşluğuyla verin” (Nisâ, 4/4) ayeti, bu dönüşümün açık bir göstergesidir. Dolayısıyla mehir, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki ve hukuki bir yükümlülüğe işaret eder.

Mezhepler arasında mehir anlayışı bazı teknik farklar gösterse de, genel ilke aynıdır: Mehir, nikâh akdinin bir parçası ve kadının ekonomik güvenliğini temin eden bir hak olarak kabul edilir. Hanefî mezhebine göre mehir, nikâh sırasında belirlenmese dahi, örfe göre bir “mehr-i misil” belirlenerek kadın bu haktan mahrum bırakılmaz. Şafiî ve Malikî yorumlarda ise mehir, nikâhın rüknü değil şartı olarak görülür. Bu teknik ayrımlar, kavramın özündeki karşılıklılık ilkesini gölgelemez.

Klasik kaynaklarda yer alan bu tanımlar, günümüzde mehir ve nikâh üzerine yapılan yorumların zeminini oluşturmakla birlikte, modern bireyci hukuk anlayışıyla karşı karşıya geldiğinde yeniden değerlendirilme ihtiyacı doğurur. Zira artık evlilik, yalnızca toplumsal bir gelenek değil, iki bireyin karşılıklı rızasına dayanan ve çeşitli hukuki yükümlülükleri içeren bir sözleşmedir. Bu nedenle kavramların sadece tarihsel köklerine değil, günümüz pratiklerinde nasıl dönüştüğüne de dikkatle bakmak gerekir.

Mehirin tarihsel seyri, sadece bir evlilik geleneği değil, aynı zamanda kadının hukuki statüsünün ve ekonomik konumunun da değişimini yansıtır. Erken dönem İslam toplumlarında mehir, kadının mal varlığına doğrudan dahil edilen kişisel hakkı olarak tanımlanırken, zamanla bu işlev kısmen zayıflamış, bazı bölgelerde sembolik ya da tamamen biçimsel hale gelmiştir. Özellikle patrimonyal yapının güç kazandığı toplumlarda, mehirin ekonomik güvenceden çok, toplumsal rıza üretme aracı haline gelmesi dikkat çekicidir. Kadının söz hakkının kısıtlandığı kültürel yorumlarda ise mehir, sembolik bir al-ver ritüeline indirgenmiştir.

Benzer biçimde, nikâh kavramı da toplumsal işlevi bakımından dönüşüme uğramıştır. İlk dönemlerde, nikâh akdi doğrudan taraflar arasında yapılan açık ve basit bir sözleşme niteliğindeyken, zamanla bu süreç; velayet, şahitlik, ilan ve icap-kabul gibi unsurlarla daha formel ve kamusal bir zemine oturtulmuştur. Bu dönüşüm, bir yandan evliliği toplumsal bir norm haline getirerek kadın lehine görünür güvenceler sağlamış, öte yandan da bireysel rıza ve eşitlik ilkelerinin önüne geçebilecek bazı bürokratik katmanlar üretmiştir.

Günümüz birey merkezli hukuk anlayışında ise nikâh, duygusal bir bağdan çok, hak ve yükümlülükleri düzenleyen bir medeni sözleşme olarak değerlendirilir. Bu yaklaşım, klasik fıkıh doktrininde yer alan bazı sabit kavramların yeniden yorumlanmasını zorunlu kılar. Modern hukukta “evlilik sözleşmesi”, tarafların mal paylaşımı, nafaka, boşanma halinde haklar gibi maddeleri önceden müzakere ederek belirleyebildiği bir düzenlemeyi ifade ederken, İslam hukukunda bu tür detaylar çoğu zaman örfe ve hâkimin takdirine bırakılmıştır. Mehir bu bağlamda, klasik hukuk sisteminin evliliğe dair maddi sorumlulukları önceden belirleme girişimi olarak değerlendirilebilir.

Ancak burada temel bir kırılma noktası ortaya çıkar: Modern sözleşmelerin eşit bireyler arasında karşılıklı rıza temelinde kurulduğu varsayımı ile klasik nikâh ve mehir anlayışının cinsiyet temelli hak-yükümlülük dengesine dayalı yapısı arasında ciddi bir normatif fark vardır. Klasik fıkıhta, evlilik sözleşmesi çoğunlukla kadının cinselliği üzerinde kocaya tanınan meşru haklar karşılığında ekonomik güvence sağlanması şeklinde yapılandırılmıştır. Bu yapı, kadın hakları perspektifinden bakıldığında eleştirilmiş; mehirin kadını nesneleştirdiği ya da erkek lehine kurulmuş bir takas mekanizması olduğu ileri sürülmüştür.

Oysa bu eleştirilerde sıklıkla göz ardı edilen husus, klasik mehir anlayışının, kadını toplumsal bağlamda korunaksız kalmaktan alıkoymayı hedefleyen bir işlevsel araç olduğudur. Kadının boşanma sonrası ekonomik mağduriyetini önlemeye dönük bu mekanizma, dönemin sosyal gerçeklikleri dikkate alındığında, kadın lehine oluşturulmuş önemli bir güvencedir. Sorun, bu güvencenin şekilsel olarak korunup işlevinin yitirilmesidir. Bugünün tartışmaları da bu noktada kilitlenmektedir: Mehirin modern toplumda neyi temsil ettiği, ne ölçüde işlevsel olduğu ve hangi zeminde yeniden yorumlanması gerektiği.

Dolayısıyla mehir ve nikâh kavramlarının etimolojik kökenleri, tarihsel süreç içindeki dönüşümleriyle birlikte ele alındığında, yalnızca semantik bir çözümleme değil, aynı zamanda bir zihniyet tarihine de kapı aralanmış olur. Kavramların taşıdığı anlamlar, onları kullanan toplumsal yapının değerleriyle birlikte dönüşür. Bu nedenle, modern hukuk zihniyetiyle klasik fıkıh anlayışı arasında oluşan gerilim sadece terminolojik değil, aynı zamanda epistemolojiktir. Bu gerilimi sağlıklı biçimde aşmak için, her iki sistemin değerler hiyerarşisini göz önünde bulunduran çok katmanlı bir okuma zorunludur.

Mehirin Sözleşmesel Niteliği ve Modern Hukukta Yeniden Yorumlanması

Klasik İslam hukukunda mehir, evlilik akdinin asli unsurlarından biri olarak kabul edilir ve çoğunlukla tarafların özgür iradesiyle belirlenen, kadına ait ve onun mülkiyetine geçen bir mal veya hizmeti ifade eder. Fakat fıkıh literatüründe mehir, nikâh akdinin şartı değil, lazımı olarak tanımlanır; yani mehir belirtilmese bile nikâh geçerli olur, fakat erkek mehri ödemekle yükümlü hale gelir. Bu yaklaşım, nikâhın öncelikli olarak bir sözleşme olduğu, mehirin ise bu sözleşmenin doğal bir sonucu olarak ortaya çıktığı fikrini destekler. Ancak burada dikkate değer olan, bu sözleşmenin cinsiyetler arasında asimetrik bir yapı üzerine kurulmuş olmasıdır.

Modern hukuk ise sözleşmeyi, eşit taraflar arasında serbest irade temelinde kurulan bir anlaşma olarak tanımlar. Bu anlayış, geleneksel nikâh ve mehir tasavvuru ile doğrudan çelişmektedir. Örneğin, medeni hukukta evlilik sözleşmesi taraflara yüklenen hak ve borçları karşılıklı olarak düzenlerken, klasik mehir anlayışı yalnızca erkeğin kadına borçlu olduğu bir edimi öngörür. Bu yönüyle mehir, eşitlik ilkesine dayalı modern sözleşme hukukuyla sınırlı bir uyum sergiler.

Ancak mehirin, modern medeni hukuk bağlamında yeniden yorumlanabilmesi mümkündür. Bunun için öncelikle mehirin yalnızca bir “bedel” değil, bir tür önceden belirlenmiş tazminat, hatta kimi yönleriyle evlilikten doğan yükümlülüklerin güvence altına alındığı bir teminat olarak değerlendirilmesi gerekir. Mehir bu haliyle, medeni hukukta görülen “mal rejimi sözleşmeleri”, “nafaka garantileri” ya da “ön evlilik anlaşmaları” gibi kurumlara benzer şekilde işlevsel hale getirilebilir.

Bu çerçevede mehirin sözleşmesel niteliği üç boyutta yeniden yorumlanabilir:

  1. Mülkiyet Boyutu: Klasik anlayışta mehir, kadının şahsi malı olup ailesinin veya kocasının tasarrufuna açık değildir. Bu mülkiyet hakkı, modern bireysel hak anlayışıyla örtüşen güçlü bir hukuki temele sahiptir. Bu yönüyle mehir, evlilik içinde kadının ekonomik bağımsızlığını tanıyan bir ön sözleşme aracı olarak değerlendirilebilir.
  2. Zamana Yayılan Ödeme ve Cayma Hakkı Boyutu: Fıkıhta mehir, evlilikten önce, evlilik sırasında ya da boşanma anında ödenebilir. Bu yönüyle modern hukukta görülen taksitli ödeme sistemleriyle ya da evlilik süresine göre şekillenen mal paylaşımı anlaşmalarıyla paralellik kurmak mümkündür. Ayrıca boşanma halinde ödenmesi kararlaştırılan mehir, bir tür cayma bedeli ya da boşanma tazminatı işlevi görebilir.
  3. Akit Öncesi Müzakere Edilebilirlik Boyutu: Mehirin miktarı, türü ve ödeme şekli taraflarca müzakere edilebilir niteliktedir. Bu özellik, mehirin hukuki açıdan bir “ön koşul sözleşmesi”ne benzerliğini ortaya koyar. Modern hukukta eşler arasında yapılan “evlilik öncesi anlaşmalar” da benzer şekilde tarafların gelecekteki hak ve yükümlülüklerini öngörerek şekillenir.

Bu noktada dikkat çekici bir sorun ise, mehirin hâlâ birçok toplumsal pratikte sembolikleşmiş veya karşılıklı ekonomik güç gösterisine indirgenmiş olmasıdır. Mehirin sembolikleşmesi, onu hukuki güvenceden çok kültürel temsile dönüştürür; bu da kadın açısından güvenlik değil, çoğu zaman belirsizlik doğurur. Öte yandan, ekonomik gösterişe dönüşen mehir ise evlilik kurumunu ticarileştirerek karşılıklı güvenin zayıflamasına neden olabilir. Dolayısıyla mehirin yeniden işlevsel kılınması, ancak onun sözleşmesel doğasının ve kadının hukuki kişiliğini destekleyen yapısının öne çıkarılmasıyla mümkün olabilir.

Modern hukuk sistemlerinin mehir kavramını entegre edebilmesi için, onu sadece dini ya da geleneksel bir ritüel olarak değil, aynı zamanda taraflar arasında kurulan açık bir ekonomik ve hukuki mutabakat olarak tanıması gereklidir. Bu yaklaşım, bir yandan kadınların evlilikteki haklarını hukuken teminat altına alırken, diğer yandan evlilik sözleşmelerinin kişiselleştirilmiş ve adil biçimde yapılandırılmasına da katkı sağlayacaktır.

İdeolojik Çatışmaların Gölgesinde Mehir Tartışmaları: Feminist, İslamcı ve Liberal Yorumlar

Mehir konusu, sadece hukuk ve tarih alanında değil, aynı zamanda ideolojik cephelerde de yoğun tartışmalara konu olmaktadır. Bu tartışmalar genellikle üç ana eksen etrafında şekillenir: feminist eleştiriler, İslamcı savunular ve liberal yorumlar. Her biri, mehrin işlevini, anlamını ve modern toplumdaki yerini farklı açılardan yorumlar.

Feminist Eleştiriler:

Feminist bakış açısı, mehrin tarihsel olarak kadınların mülkiyet nesnesi haline getirildiği ve patriyarkal yapılar tarafından kadının ekonomik bağımlılığını sürdüren bir araç olarak kullanıldığı görüşünü savunur. Bu perspektife göre mehir, kadınların haklarını koruyacak bir mekanizma olmaktan çok, evlilik kurumunun erkek lehine işleyen bir parçasıdır. Kadının bir tür “mal” olarak görülmesini besleyen kültürel kalıntıların devamı olarak eleştirilir. Feminist eleştirmenler, mehrin özellikle modern hukukta kadının tam eşitliği ile bağdaşmayan, eski modellerden beslenen bir unsur olduğunu vurgularlar.

İslamcı Yaklaşımlar:

İslamcı yorumlar ise mehrin, Kur’an ve sünnet ışığında, kadının ekonomik güvenliği ve onurunun korunması için vazgeçilmez bir unsur olduğunu savunur. Bu görüşte mehir, sadece bir ödeme değil, aynı zamanda evlilik ilişkisini destekleyen adil ve ölçülü bir hak teminatıdır. İslamcı çevreler, mehrin feminist eleştirilerini, İslami metinlerin bağlamından koparılmış ve modern değerler temelinde yanlış yorumlandığı şeklinde değerlendirirler. Mehrin, kadına saygının ve evlilik bağının simgesi olduğu üzerinde durulur.

Liberal Perspektifler:

Liberal görüş, mehrin evlilik sözleşmesi bağlamında tarafların özgür iradesiyle belirlenen ve taraflarca müzakere edilen bir unsur olarak ele alınması gerektiğini savunur. Bu açıdan mehir, modern birey hakları ve sözleşme özgürlüğü temelinde yeniden yapılandırılmalıdır. Ancak liberalizm, geleneksel mehir uygulamalarının kadının özgürlüğünü kısıtlayan veya evliliği bir mülkiyet ilişkisine dönüştüren biçimlerine mesafeli yaklaşır. Bunun yerine, mehirin tarafların eşit hak ve sorumlulukları çerçevesinde adil bir düzenleme ile sınırlandırılması gerektiğini belirtir.

Bu üç yaklaşım arasındaki tartışmalar, mehirin çok boyutlu doğasını ve farklı toplumsal, kültürel, dini arka planlardaki algı farklılıklarını gözler önüne serer. Her ne kadar mehir temel olarak kadının haklarını korumaya yönelik bir mekanizma olarak tasarlanmış olsa da, tarihsel süreçte ve günümüz pratiklerinde farklı şekillerde anlamlandırılmış ve uygulanmıştır.

Modern hukuk ve toplumda mehirin işlevini adil ve dengeli şekilde sürdürmesi için, bu ideolojik çatışmaların ötesinde, kavramsal berraklık ve çok katmanlı bir yaklaşım gerekmektedir. Kadının haklarının korunması, evlilik kurumunun karşılıklı saygı ve sorumluluk temeline oturtulması ve mehirin bu çerçevede yeniden değerlendirilmesi, günümüzün temel ihtiyaçları arasındadır.

Sözleşme Mantığına Karşı Anlam Kayması: Pozitif Ayrımcılık Söyleminin Anlamsal Sapması

Modern zihin, toplumsal eşitsizliklerin giderilmesi yönünde pozitif ayrımcılığı bir hak arayışı biçimi olarak meşrulaştırırken, bu anlayışı tarihin her dönemine ve her düşünce sistemine yayma eğilimindedir. Ne var ki, bu yaklaşımın İslam hukukuna anakronik bir şekilde uygulanması, hem kavramsal hem de ahlaki bir kırılmaya yol açmaktadır. Nitekim İslam, ilişkilerde adaleti emreder; taraflar arası dengenin korunmasını esas alır. Evlilik ise bu çerçevede değerlendirildiğinde, bir “akit”tir – yani karşılıklı hak ve sorumlulukları düzenleyen bağlayıcı bir sözleşmedir.

İslam hukukunda mehir, kadına ait, devredilemez, belirli bir ekonomik haktır. Ancak bu hak, evlilik akdinin bir parçası olarak, sadece tek taraflı bir imtiyaz değil, çift yönlü bir sözleşmenin doğal bir sonucudur. Mehirin verilmesi, nikâh akdinin kurucu unsurlarından biridir; fakat bu, kadına hiçbir karşılıkta bulunmaksızın verilen bir “lütuf” değildir. Aksine, bu hak, akdin gereği olan yükümlülüklerin bir tarafını oluşturur. Dolayısıyla, İslam’da “mehir veriliyor ama kadın hiçbir sorumluluk üstlenmiyor” gibi bir model söz konusu değildir. Bu noktada, İslam’ın adalet ilkesi ile günümüz pozitif ayrımcılık söylemi arasında temel bir fark ortaya çıkar.

Modern dönemde bazı feminist ya da katı İslamcı kadın söylemlerinde dikkat çeken ortak bir eğilim vardır: Kadınlara tanınan klasik hakların korunmasında ısrar edilirken, bu hakların dayandığı yükümlülüklerin göz ardı edilmesi. Bu bağlamda mehir, yalnızca kadının ekonomik güvenliği için bir “hak” olarak yeniden tanımlanmakta, ancak bu hakkın akit çerçevesindeki karşılıklı yönü ihmal edilmektedir. Sözleşme hukukunun temel ilkesi olan karşılıklılık (mütekabiliyet), bu yaklaşımda silinmektedir.

Üstelik bu pozisyon, feminist teori açısından da sorunludur. Çünkü bir hakkın ödevle bağlantısı koparıldığında, o hak paternalist bir ikram biçimine dönüşür ve kadın öznesi edilgenleşir. Bu durum, feminist düşüncenin temel savı olan kadın öznesinin failliği ve eşit sorumluluk ilkesiyle çelişir. Kadına “ayrıcalık” talep etmek ama aynı zamanda sözleşmenin yüklediği eşit sorumlulukları reddetmek, özne olmaktan çok muaf tutulmak arzusunu ifade eder.

İslam’ın evliliği bir akit olarak görmesi, tarafların eşit değil ama adil bir şekilde yükümlülük altına girmelerini sağlar. Kadının farklı bir hukukî statüsü olabilir; örneğin boşanma halinde mehirin ödenmesi ya da iddet müddeti boyunca geçiminin sağlanması gibi haklara sahiptir. Ancak bu, hakların ödevlerden bağımsız olduğu anlamına gelmez. Her hak, karşılık bir sorumluluğu varsayar. Mehir, kadının rızasıyla yapılan bir evlilik akdinin doğal sonucudur; dolayısıyla bu hak, karşı tarafın da birtakım beklentiler ve yükümlülükler içine girmesini beraberinde getirir.

İslam’ın adalet merkezli yapısı, modern pozitif ayrımcılık anlayışıyla karıştırılmamalıdır. Adalet, her tarafa hak ettiğini vermek; ayrıcalık ise bir tarafı yükümlülüklerden muaf tutmaktır. Bu nedenle İslam’ın mehir anlayışı, hem feminist hem de katı muhafazakâr pozisyonların anakronik beklentilerinden arındırılarak, kendi sözleşme ve sorumluluk mantığı içinde değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, yalnızca dinî metinlerle uyumlu bir okuma değil, aynı zamanda düşünsel bütünlüğü ve iç tutarlılığı olan bir değerlendirme çerçevesi de sunar.

Sonuç ve Değerlendirme

Mehir, klasik fıkıh literatüründe kadın için bir güvence, erkek içinse bir yükümlülük temsili olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu yapı, modern toplumsal ilişkiler ve hukuki normlar çerçevesinde yeniden düşünülmeye muhtaçtır. Mehirin ibadet değil, bir muamele/sözleşme konusu olduğunu vurgulamak, onu duygusal ve manevi yüklemelerden arındırarak daha sağlıklı bir zemine çekmenin ilk adımıdır. Günümüzde nikâh akdi, çoğunlukla ibadet vurgusuyla sosyalleştirilmekte; bu durum, taraflar arasındaki sözleşme dengesini perdelemektedir.

Geleneksel fıkıhta kadın-erkek ilişkisi hiyerarşik bir çerçevede tanımlanırken, modern dünyada bireysel hak ve özgürlükler öne çıkmaktadır. Kadının bir birey olarak tanınması, hak ve ödev dengesinin yeni bir yorumla ele alınmasını gerektirmektedir. Bu noktada mehirin, salt sembolik bir değer değil; taraflar arasındaki karşılıklı yükümlülük ilişkisini ifade eden bir araç olduğu hatırlanmalıdır.

Boşanma hakkı bağlamında mehir, yalnızca kadının iktisadi güvenliğini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda erkeğin boşanma hakkını keyfiyet alanından çıkarıp ona bir bedel yükler. Tarihsel olarak bu yönüyle çoklu evlilikleri sınırlandırıcı bir işleve de sahip olmuştur. Dolayısıyla mehir, sadece kadını değil, aile kurumunu da koruyan dengeleyici bir mekanizma olarak görülebilir.

Sosyal medyada yaygınlaşan mehir tartışmaları, onu ya romantize eden ya da pazarlık nesnesine indirgeyen yaklaşımlarla gündemde tutmaktadır. Bu tür araçsallaştırmalar, mehirin anlam derinliğini sığlaştırmakta ve taraflar arasında güven inşasını zedelemektedir. Oysa ki mehir, doğru konumlandırıldığında, evlilik öncesi karşılıklı sorumluluk ve müzakere kültürünü teşvik eden yapıcı bir unsur olabilir.

Netice itibariyle Türk Medeni Hukuku çerçevesinde nikâhın ve mehirin yeniden tanımlanması gerekmektedir. Nikâhın salt dini bir ritüel değil, hukuki ve toplumsal bir sözleşme olarak algılanması; mehirin de bu sözleşme sistemine uyarlanabilir bir unsur olarak konumlandırılmasını mümkün kılacaktır. Mehir, sembolik değerlerin ötesinde, sözleşmesel ve yükümlülük temelli bir çerçevede yeniden düşünülmelidir.

Mehirin Modern Hukuk Sistemine Entegrasyonu İçin Öneriler

  1. Nikâh Akdine Eklenebilir Sözleşmesel Madde Olarak Mehir
    • Evlilik sırasında düzenlenen evlilik sözleşmesine, tarafların üzerinde uzlaştığı mehir tutarı ve ödeme şekli yazılabilir.
    • Bu madde, medeni hukuk çerçevesinde geçerli bir alacak hakkı doğurur ve boşanma halinde yürürlüğe girer.
  2. Boşanma Halinde Tazminat Mekanizması Olarak Değerlendirilmesi
    • Mehir, boşanma halinde kadının zararını karşılamaya yönelik bir tazminat kalemi olarak değerlendirilebilir.
    • Sadakat yükümlülüğünün ihlali veya keyfi boşanma gibi durumlarla ilişkilendirilerek mahkemece hükme bağlanabilir.
  3. Evlilik Öncesi Karşılıklı Rıza ile Noter Onaylı “Mehir Taahhütnamesi”
    • Tarafların evlenmeden önce üzerinde uzlaştıkları mehir bedeli, noter huzurunda taahhüt altına alınabilir.
    • Bu belge, ileride doğabilecek ihtilaflarda hukuki delil niteliği taşır ve icra takibine konu edilebilir.
  4. Taraflar Arası Yükümlülük Dengesi Kapsamında Değerlendirilmesi
    • Mehir, sadece kadına yönelik değil; evlilik süresince ortaya çıkan karşılıklı yükümlülük ihlallerinde geçerli çift taraflı bir güvenlik aracı olarak ele alınabilir.
    • Örneğin sadakat yükümlülüğü ihlali durumunda, erkek de mehir benzeri bir talepte bulunabilir.
  5. Sosyal Yardım Mekanizmaları ile Entegre Edilmesi (Düşük Gelirli Gruplar İçin)
    • Düşük gelir grubundaki kadınların evlilik sonrası mağduriyetlerini azaltmak adına, mehir benzeri güvence devlet destekli sosyal yardım programlarına entegre edilebilir.
    • Bu uygulama, mehirin yalnızca bireysel değil, kamusal bir güvenlik unsuru olarak da işlev görebileceğini ortaya koyar.
  6. Evlilikte Ekonomik Katkı Sözleşmesi ile Birleştirilmesi
    • Mehir, eşlerin evlilik süresince yaptığı katkıların (ev işi, çocuk bakımı, finansal destek vb.) karşılıklı denkleştirilmesini öngören “ekonomik katkı sözleşmesi” ile ilişkilendirilebilir.
    • Böylece boşanma sonrası mal rejimi ayrışmalarında, mehir bu katkıların sembolik karşılığı olarak hesaplanabilir.
  7. Aile Mahkemeleri Uygulama Rehberlerinde Mehir Başlığı Açılması
    • Uygulamada birlik sağlamak amacıyla, aile mahkemeleri için hazırlanacak rehberlerde mehire dair örnek kararlar ve açıklamalara yer verilmelidir.
    • Bu sayede mehir, hukuki olarak daha öngörülebilir ve sistematik biçimde yorumlanabilir.

Bugünün toplumsal koşullarında mehir, hem kadının ekonomik ve kişisel güvenliğini teminat altına alan bir hak, hem de erkeğin yükümlülüğünü temsil eden bir sorumluluk olarak değerlendirilmelidir. Bu dengeyi kurabilmenin yolu, mehirin kutsal ya da duygusal bir zemine çekilmeden; akılcı, adil ve karşılıklı rızaya dayalı bir sözleşme unsuru olarak ele alınmasından geçmektedir.

Yarım Kalan Projelerin Unutulmaz Organizatörü

Farklı İşler!

Profil 1

Nuri Bay

Profil 2

Nuri Sel*

Profil 3

Ferit Nakıs

Profil 4

Ömer Lütfi Ünbil

Profil 5

Nuri Bay v4.0

Kategoriler

Son yorumlar

Üst veri

Etiketler

Etiketler:

#mehir #fıkıh #sözleşme

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.