Babası için eski evrakların arasında bir tapu nüshası ararken buldu onu. Köşesi kıvrılmış, sararmış bir kâğıt parçasıydı. İlk resmi. Kalın boya katmanlarıyla kâğıdı dalgalandırmış, titrek parmaklarıyla büyük bir güneş çizmişti. Sarı, kâğıda yayılan bir sevinç gibi parlıyordu.

O an duraksadı. Yıllar önce babasına verdiği bu resmin, onun sakladığı evraklar arasında olmasına şaşırdı. O günkü heyecanını hatırladı; boya kalemlerinin arasına gömülmüş, ellerini sarıya bulamıştı. Resmi uzattığında, babasının yüzünde beliren sıcak gülümsemeyi… “Bunu hep saklayacağım,” demişti babası. O an için fazla ciddiye almamıştı bu sözü. Babalar böyle şeyleri hep söylerdi, çocuklarının gönlünü hoş etmek için. O da öyle düşünmüştü, resmin birkaç gün sonra bir çekmecede unutulacağını sanmıştı.

Ama şimdi, yıllar sonra, o kâğıdın kırışıklıkları arasında fark etti ki babası gerçekten saklamıştı. Belki de onun hayal ettiğinden bile daha büyük bir özenle. Çocukken, babaların sevgisini açıkça göstermediğini sanırdı. Söylediklerinden çok, sustukları ağır basardı. O yüzden o günkü gülümsemenin arkasındaki sevgiyi tam olarak anlayamamıştı.

Elinde tuttuğu solmuş resme bakarken, çocukluk yıllarına dönmek istedi. O anın içindeki mutluluğu, babasının ona duyduğu o sessiz gururu şimdi hissediyordu. Babaların sevgisinin, çoğu zaman böyle saklı olduğunu anladı. Bir çekmecede unutulmuş gibi görünen bir kâğıt parçasında, yıllar sonra yeniden keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibi.

Çocukken odasının duvarları sarıydı. Sabahları güneş vurduğunda, odanın içi sıcacık bir ışıkla dolardı. Sarı, yalnızca bir renk değildi, aynı zamanda bir histi; güvenli, neşeli, koruyucu. Tavana baktığında, köşelerdeki çatlakları gözleriyle takip ederdi. Bazen bir tavşan olurdu o çatlaklar, bazen rüzgârda savrulan bir kuş. Hayal gücüyle duvarları renklendirir, boşlukları doldururdu.

Sarının içinde kaybolduğu anlar olurdu. Yere düşen misketlerin ardından sürünerek bakar, en parlak olanını seçmeye çalışırdı. Bir gün, sarı misketi kaybetti. Çatlakların arasında mı sıkışmıştı, yoksa halının desenleri arasında mı kaybolmuştu, bilemedi. Saatlerce aradı. Sonra annesi seslendi, yemek hazırdı. Misket orada öylece kayboldu. Küçük bir anı gibi, sarının hafızasındaki ilk kırık parçası gibi.

Oyun bitmişti ama farkında değildi. Sarı duvarlar hâlâ oradaydı, ama renkleri eskisi kadar parlak değildi. Her geçen gün biraz daha soluyordu. Belki de fark edilmeden başlayan bir vedaydı bu.

Sonra bir gün taşındılar. Yeni evin duvarları beyazdı; hastane koridorları gibi soğuk, boş ve sessizdi. Kimse sormadı hangi rengi istediğini. O, sarıyı söylemek istedi ama kelimeler içinden çıkmadı. Eşyalar yerleştirildi, kutular açıldı, duvarlar öylece durdu. Beyaz, sessiz bir kabulleniş gibi geldi ve kaldı. Yeni evin ışığında gölgeler bile daha keskin, daha katıydı. Geceleri uyumadan önce tavana baktığında artık çatlakların hikâyesi yoktu. Sadece düz, renksiz bir boşluk vardı. O boşluk büyüdü, sessizce içini kapladı.

Bir sarı yağmurluğu vardı. Ona sarınır, sokağa fırlardı. Yağmur damlaları ince bir hüzün gibi süzülürdü omuzlarından. Şemsiyelerden kaçıp su birikintilerine basar, suyun sıçrayışını izlerdi. Yağmurun altında kaybolmak, oyun gibi gelirdi ona. Sarı, ıslanmazdı, hep ışıldardı.

Kırkikindilerin mevsiminde, baharın ince ince serpildiği bir günde, ağaçlar filizlenirken, çiçekler dirilirken, toprak suya doymuşken okul bahçesinde biri ona güldü. “Küçük çocuk gibi giyiniyorsun.” Önce anlamadı. Sonra sessizce yankılanan kıkırdamaları duydu. Yağmurluğunun parlak sarısı, birden fazla geldi gözüne.

Dikkatle katladı, çantasına koydu. Bir daha giymedi. İlk kez yağmurun soğuk bir şey olduğunu fark etti. Önceleri oyun gibi gelen damlalar, ince ince içini titretti. O gün, sarı biraz daha soldu. Bir renk değil, bir his eksildi dünyasından. Islanmanın özgürlüğü yerini üşümenin ciddiyetine bıraktı.

Hatırlamaya çalıştı. Sarıyla vedalaştığı an tam olarak ne zamandı? İlk defa “bunu yapmak zorundasın” dediklerinde mi? Oyun yerine ders çalışması gerektiğini söylediklerinde mi? Önceleri oyun gibi gördüğü dünyada, kazanması gereken bir yarış olduğunu fark ettiğinde mi?

Babası, gözlüğünü çıkarıp ciddi bir sesle konuştuğunda mı? O sesi duyunca sırtında bir ağırlık hissetmişti. Artık çocuk gibi davranamazdı. Sorularını azaltmalı, oyunlarını saklamalı, her adımını dikkatle atmalıydı. İlk defa o zaman mı sorumluluk duygusunu sırtına aldı?

İlk kez sorumluluk aldığında mı? Kendi kararlarını vermesi gerektiğinde, yanlış yapmaktan korktuğu ama yine de ilerlemek zorunda olduğu anda mı? Yanlışlar ağırlaştıkça, içindeki hafifliği kaybettiğini hissetti. Belki de sarının yok oluşu, hayatın ciddiyetiyle gelen o kaçınılmaz ağırlıktı.

Bir akşam masasının başında, büyümenin kaçınılmaz olduğunu fark ettiğinde mi? O gün, aynada kendine baktığında yüzünde eski parlaklığın olmadığını gördü. Zamanla, sarının neşesinin yerini soluk bir kabulleniş almıştı. O an mı gerçekten veda etti çocukluğuna? Belki de farkında bile olmadan, çoktan geride bırakmıştı.

Odasını ve hayatını düşündü. Hiçbir şey sarı değildi. Ne odası, ne kıyafetleri, ne de hayatı. Sarı, fark ettirmeden kaybolmuştu. Daha koyu, daha ciddi, daha ağır renkler gelmişti yerine. Sarı çocukçaydı. Ve o da bırakmıştı. Belki de farkında bile olmadan.

Sokağa düşen gözleri, küçük bir çocuğa takıldı. Çocuk, sararmış yaprakları avuçlarına topluyor, çamurlu ayakkabılarıyla su birikintisine basıyordu. Sıçrayan damlalar parlıyordu havada. Çocuk güldü. Odaya kadar ulaşan bir neşe, eski bir hatırayı yerinden oynattı. İçinde hafif bir kıpırtı, adı konmamış bir özlem belirdi. Belki de bir zamanlar, kendisi de böyle gülmüştü.

Başını çevirip vitrindeki fincana baktı. Sarı. Tıpkı çocuğun montu gibi. Rengi sıcak ama uzak, dokunulmaz bir ışık gibi duruyordu. Uzanmadı. Gözlerini kaçırmadı. Parmakları biraz daha uzun olsa belki kavrayabilirdi, ama belki de mesele dokunmak değil, sadece bakmaktı. Sarı, hatıralar gibi, gelip geçici bir dosttu. Odaya geri döndü, ama sarı, bir anlığına ona selam vermişti.

Yarım Kalan Projelerin Unutulmaz Organizatörü

Farklı İşler!

Profil 1

Nuri Bay

Profil 2

Nuri Sel*

Profil 3

Ferit Nakıs

Profil 4

Ömer Lütfi Ünbil

Profil 5

Nuri Bay v4.0

Kategoriler

Son yorumlar

Üst veri

Etiketler

Etiketler:

#hikaye #sarı #çocukluk

1 cevap
  1. Kaspar ÖZEGE
    Kaspar ÖZEGE says:

    “Hatırlamaya çalıştı. Sarıyla vedalaştığı an tam olarak ne zamandı?”
    Çocukluğun bu “greenscreen”i tam olarak ne zaman başladı ya da ne zaman bitti bilemiyoruz, ancak…

    Yanıtla

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.