Rainer Maria Rilke ve Edward Young: Ölüm Üzerine Derin Düşünceler
Günümüzde fanilik üzerine yazılan pek çok şiir ve metin, derin düşünceler barındırsa da, Rainer Maria Rilke’nin ölümle ilgili söyledikleri kadar sarsıcı ve düşünmeye sevk eden eser bulmak zordur. Şair Güven Adıgüzel’in “Fanilik Bilgisi” şiirindeki “Rilke’nin ölüm dostumuzdur dediği yerle bir” dizesi, bu derin düşünceye atıfta bulunur. Rilke’nin bu sözleri, Kontes Margot Sizzo-Noris-Crouy’a yazdığı 1923 tarihli mektubunda dile getirilir.
Rilke’nin Mektubundan Alıntı
Rilke, ölümü, yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirir ve şu ifadeleri kullanır:
“Ölümün büyük sırrı ve belki de bizimle en derin bağı şudur: Sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz bir varlığı elimizden alarak ölüm, bizi incitmekle kalmaz; aynı zamanda o varlığı ve kendimizi daha mükemmel bir şekilde anlamaya yükseltir.”
Bu satırlara ek olarak, Rilke şunları söyler:
“Ölümü sevmemiz gerektiğini söylemiyorum, ama yaşamı öylesine cömertçe sevmeliyiz ki, seçip ayırmadan ölüm de (yaşamın diğer yarısı olarak) sevgimizin içine dâhil olsun. Aslında sevginin büyük enginliğinde, durdurulamayan ya da kısıtlanamayan sevgide bu gerçekleşir. Ancak biz onu dışladığımız için ölüm bize giderek daha yabancı, nihayetinde de düşmanımız oluyor.”
Rilke, ölümün yaşamdan bile daha yakın olabileceğini öne sürer ve sorgular: “Onu ne kadar tanıyoruz ki?”
Mektubun devamında, ölümden kaçış ve reddetme saplantımızın yaşamı nasıl fakirleştirdiğine dair bir uyarıda bulunur:
“Önerim şu olabilir: Yaşam ve Ölüm’ün birliğini kabul etmeye ve bunun bize aşamalı olarak gösterilmesine kendimizi adamak. Ölümle karşıtlık içinde oldukça onu çarpıtırız. İnanın bana, sevgili Kontes, Ölüm bizim dostumuzdur, en yakın dostumuz, belki de oyunlarımız ve kararsızlıklarımızla asla yanıltılamayacak tek dostumuzdur. Ve bunu hayata güvensizlik duyma ya da hayatı reddetme anlamında söylemiyorum. Ölüm tam da burada olan, doğal olan, sevgi olan her şeyle bizi mutlak ve tutkulu bir şekilde var olmaya getirdiği için dostumuzdur. Yaşam her zaman hem Evet hem de Hayır der. Ölüm (inanmanızı rica ediyorum) gerçek Evet diyen kişidir. Sonsuzluğun önünde durur ve yalnızca şunu söyler: Evet.”
Edward Young’un Etkisi ve Şairler Arasındaki Diyalog
“Ölüm bizim dostumuzdur” ifadesi yaygın olarak Rilke’ye atfedilse de, bu ifade ilk kez Edward Young’un dramatik eserlerinden biri olan Brother’da geçer. Young, ölümü hayatın zorluklarını aşmak için bir kılavuz olarak sunar. Rilke ise bu fikri bireyin kendi varoluşunu anlaması yolunda bir araç olarak yeniden yorumlar. Young’un eserinden bir alıntı, bu ifadenin kökenine açıklık kazandırır:
“Hayat, bizi ayıran düşmandır; Ölüm bizim dostumuzdur. Bütün düğümleri çözer ve bizi sonsuza dek birleştirir.”
Demetrius ve Erixene arasında geçen bir konuşmanın parçası olan bu cümlenin tamamı şu şekilde;
DEMETRIUS
Perseus’un evlilikle bağları mı var?
Ve onu ölümden başka hiçbir şey mi ayıramaz? Hem de benden,
Seni silahlı dünyadan koruması gereken benden mi?
Ah, sen hâlâ mükemmelsin! Hâlâ en çok sevilen!ERIXENE
Hayat, bizi ayıran düşmandır; ölüm bizim dostumuzdur,
Bütün düğümleri çözer ve bizi sonsuza dek birleştirir.
Neden bu kadar sarsıldın? Neden titriyorsun?
Bana bak; titriyor muyum? Solgun muyum?
Bir iç çektiğimde, seninkini bağışlarım.
Beni örnek al ve cesurca bu acıyı kabullen;
Gerçek büyüklük, aşılmış dertlerden doğar.
Sadece çilekeş olanlar gerçekten büyük olabilir.
Young’un ölümü hayatın zorluklarını aşmak için dini ve ahlaki bir kılavuz olarak ele alışı, Rilke tarafından estetik ve varoluşçu bir bakış açısıyla yeniden yorumlanır. Bu süreçte Young’un Tanrı merkezli yaklaşımı, Rilke’nin bireysel ve sezgisel bir yorumuyla dönüşüme uğrar, ölüm, Rilke’nin şiirlerinde bireyin kendini ve varoluşunu anlamlandırma yolunda bir araç haline gelir.
Rilke ve Young’un Ortak Noktaları
Her iki şair de ölümü insanın kendini anlaması yolunda bir anahtar olarak ele alır. Young, ölümü Tanrı’nın bir sınavı olarak sunarken, Rilke, bireyin kendi varoluşunu tamamlaması olarak yorumlar. Bu noktada, her iki şairin de ölümü, yaşamın anlamını derinleştiren bir unsur olarak kabul ettiği söylenebilir.
Rilke’nin Farklılıkları
Rilke’nin Young’dan temel farkı, ölümün doğasına yaklaşımındadır. Young, ölümün Tanrı’nın bir aracı olduğuna vurgu yaparken, Rilke için ölüm, insanın varoluşunu tamamlayan bir geçiştir. Rilke’nin bakışı daha bireysel ve estetik bir temele dayanır. Bu anlayış, şairin yaşamın her anını derin bir bilinçle kucaklama çağrısında da görülür.
Sonuç
Edward Young ve Rainer Maria Rilke, ölümün anlamını sorgulayan iki önemli şair olarak edebiyat tarihine geçmiştir. Şairlerin şiirlerinde bir diğerinin etkisini görebilmek, edebiyatın kolektif yapısının bir kanıtıdır. Young’un dini ve ahlaki bakış açısı, Rilke’nin varoluşçu ve estetik yaklaşımıyla buluşarak şiir sanatına derin bir zenginlik kazandırmıştır. Edebi mirasın, şairden şaire taşınan bir bayrak gibi nesiller boyunca ilerlediği görülür.
Bir şairin bir dizesi, başka bir şairde yepyeni bir anlamla yeniden doğabilir. Bu, şiir sanatının evrensel ve dönüşümsel doğasını ortaya koyar. Young’un ölümün dostluğu fikrini dile getirdiği satırlar, Rilke’de farklı bir bağlama taşınmış, bireyin varoluş sancıları ve kendini gerçekleştirme arayışında bir sembol haline gelmiştir. Aynı kavramın farklı şairlerce işlenmesi, edebiyatta çeşitliliğin ve derinleşmenin nasıl mümkün olduğunu gösterir.
Sonuç olarak, şairlerin birbirlerinden etkilenmesi hem kaçınılmaz hem de edebiyat için bir zenginliktir. Bir şairin bir dizesi, tıpkı bir tohum gibi, başka bir şairde filizlenip bambaşka bir ağaca dönüşebilir. Bu etkileşim, edebiyatın canlılığını ve sürekliliğini sağlayan temel unsurlardan biridir. Rilke ve Young’un ölümü ele alış biçimleri, bu tür bir etkileşimin en çarpıcı örneklerinden biri olarak edebi tarihteki yerini almıştır.
Etiketler:
#Rilke #Young #ölüm #yaşam
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!