Sosyal medya, veri kontrolü ve tüketici etkileşimi üzerine uzun süredir kendi içimde bir hesaplaşma yaşıyorum. Yaklaşık 15 yıldır bu platformlarda yazıp çiziyorum: Yüz elli bin tweet, binlerce sayfa içerik… Kendi dünyamda, fikirlerimle var olmaya çalıştım. Ancak zamanla fark ettim ki bu “kendi dünyam”, platformların izin verdiği sınırlar içinde var olabilen bir yanılsamaydı. Etkileşimler, beğeniler ve takipçiler, bana bir özgürlük alanı sunduğunu hissettirse de, ürettiğim her içerik bir veri kırıntısına dönüşerek sermayenin hizmetine girdi. Ben, dijital köleliğin “ücretsiz emekçisi”ydim.

Başlangıçta karşılıklı bir fayda gibi görünen bu düzen, aslında gücü birkaç elde topluyordu. Elon Musk’ın Twitter’ı satın alırken dilinden düşürmediği “özgürlük” retoriği, kısa sürede belirli bir ideolojinin sesini yükselten bir araçtan öteye geçemedi. “Community Notes” özelliği, tarafsız bir doğrulama mekanizması kisvesiyle sunuldu, ancak Filistinli aktivist hesapların otomatik olarak “bağlam eksik” etiketine maruz kalması, algoritmaların nasıl seçici bir sansür aracına dönüştüğünü gösterdi. Trump’ın Gazze’yi “kalkındırma” adı altında işgal planlarını meşrulaştırması ve Musk’ın bu söyleme sessiz kalması, iktidarın teknolojiyle nasıl ortaklaştığının kanıtıydı. Starlink’in Ukrayna’da iletişimi kesmesi veya Gazze’de interneti bloke etme tehdidi, özgürlük vaadinin nasıl bir kontrol silahına evrildiğini anlatan trajik örneklerdi. Musk’ın “Alternatifim yok” sözü, Byung-Chul Han’ın deyişiyle, “şeffaflık çağının totaliter yumuşaklığından” başka neydi ki?

Bu sistemin yarattığı alternatifsizlik, nefes aldırmayan bir prangaya dönüşmüştü. İyi olmak, her şeye katlanmak değil; zehrini tanıyıp kökünden sökmektir. Zamanını çalanı, enerjini emeni, özünü küçülteni geride bırakabilmektir. Bu yüzden sosyal medyadan çekilmek bir yenilgi değil, gerçek mücadelenin başlangıcı. Tıpkı bir ağacın ölü dallarından kurtulup yeni filizlere alan açması gibi…

Tam da bu çıkmazdayken, Firefly’ın distopik evreninde kendime bir ayna buldum. Tıpkı Malcolm Reynolds’un İttifak’a karşı verdiği mücadele gibi… Dizideki o unutulmaz replik, içimdeki isyanı ateşledi:
“May have been the losing side, still not convinced it was the wrong one.”

(Kaybettiğimiz bir tarafta olabiliriz, ama yanlış tarafta olduğumuzu kim iddia edebilir?)

Malcolm’un bu sözü, sosyal medyada “kaybeden” olarak etiketlenenlerin bile nasıl ahlaki bir üstünlük taşıyabileceğini hatırlatıyordu: Popülerlik yanılsamasına direnmek, gerçek bir zafer olabilirdi. İttifak’ın teknolojik üstünlüğü ve propagandası, tıpkı algoritmaların bize dayattığı “doğru”lar gibiydi. Malcolm’un Serenity gemisi ise bu tahakküme entegre olmayı reddeden bir mikrokozmostu: Mürettebat, kaçaklar, sığınmacılar… Hepsi, ait olmadıkları bir düzenin kıyısında kendi kurallarıyla yaşıyordu.

Peki bu bize ne öğretir?

Sosyal medyada bize biçilen rol, İttifak’ın “birleşik düzen” dayatmasından farksız. Trendler, beğeniler ve takipçi sayıları, birer dijital zincire dönüşüyor. Malcolm’un İttifak subayına verdiği cevap, tam da bu yüzden çarpıcı:

“Çünkü birilerinin ‘doğru’ dediği her şey, bir başkasının zinciridir.”

Bugün bu platformdan çekilme kararımın manifestosu bu: Platformların bize biçtiği “sonuçlara” (beğeni, takipçi, etkileşim) değil, “sebebe” (özgür iletişim, dayanışma, hakikat) sadık kalmak. Firefly’ın jeneriğindeki o cümle, tam da bu yüzden yankılanıyor:
“You can’t take the sky from me.”

(Gökyüzümü benden alamazsın.)

Musk’ın “gökyüzünü” Starlink ile kontrol etme iddiası, Gazze’nin dijital nefesini keserken, Malcolm’un metaforu bu tahakküme karşı bir isyana dönüşüyor. Evet, belki sesimiz milyonlara ulaşmayacak. Ama Reddit’teki işçi grevlerinden Wikipedia’nın kolektif bilgisine, mahalle dayanışma ağlarına uzanan yeni “Serenity”ler, direnişin izdüşümleri. Kazananın değil, hakikatin peşinde koşanların gemileri…

Bu mücadeleyi verirken, tıpkı Malcolm gibi hissettim. Sosyal medya, egomu besleyen ve sanal bir “kazanç” illüzyonu sunan bir tuzaktı. Veriyle örülü bu düzende, etkileşimler yapay bir tatmin aracına dönüşmüştü. Oysa kaybetmek, yeni yollar açabilir. Sosyal medyadan çekilmek, gerçek dünyada yüz yüze örgütlenmek için bir alan yaratabilir. Belki ticari gerekliliklerle ara sıra uğrayacağım, ama artık bu sanal kurgunun aktif bir parçası olmayı reddediyorum.

Marcuse’nin dediği gibi: “Özgürlük, boyun eğmeyi reddetmekle başlar.” İşte bu reddediş, benim manifestom. Sosyal medyanın sanal bayramlarına değil, gerçek insani bağlara döndüğüm bu gün, “Eve dönüyoruz” diyorum. Çünkü özgürlük, algoritmaların değil, yüz yüze kurduğumuz köprülerin adıdır.

Not:
Firefly’ın son sahnesinde Malcolm, İttifak’ın devasa uzay istasyonuna bakarak mırıldanır: “Bir gün düşecek.”
Belki de sosyal medya devlerinin düşüşü, bizim “Serenity”lerimizle başlayacak.

Yarım Kalan Projelerin Unutulmaz Organizatörü

Farklı İşler!

Profil 1

Nuri Bay

Profil 2

Nuri Sel*

Profil 3

Ferit Nakıs

Profil 4

Ömer Lütfi Ünbil

Profil 5

Nuri Bay v4.0

Kategoriler

Son yorumlar

Üst veri

Etiketler

Etiketler:

#sosyalmedya #x #twitter #musk #bluesky

1 cevap

Trackbacks & Pingbacks

  1. […] noktada “Dijital Köleliğin Reddi” yazısında değindiğimiz şu cümle tekrar […]

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.